Kaçınılmaz Son!

Bilinen Evren’in sınırlarındaki tüm galaksiler, içerdikleri tüm yıldızları, gezegenleri ve muhtemel yabancı türleriyle birlikte kayboluyor. Tabii ki bu nesneler buhar olmuyorlar. Bilinen Evren’in dışına, “gözlenemez Evren” olarak bilinen gizemli bir enginliğe zorlanıyorlar. Ancak, kozmosun bu büyüleyici kısmını gerçekten anlamak için, şimdiye kadar yapılmış en şaşırtıcı bilimsel keşiflerden ikisini anlamak gerekir.

Asırlık Soru

Binlerce yıldır insanlar Evren’in büyüklüğü ve yaşına kafa yoruyor. Evren sonsuza kadar devam ediyor mu, yoksa bir çeşit kenarı var mı? Evren her zaman var mıydı, yoksa bir olay onun ortaya çıkmasına neden oldu mu?

Isaac Newton 1687’de, Principia (ya da tam olarak Philosophiae Naturalis Principia Mathematica) adlı kitabında bahsettiği devrim niteliğindeki kütleçekimin evrensel yasası ile kozmosu anlamada yeni bir yönteme ilham verdi.

En temel formülasyonunda yasa, Evren’deki her bir kütlenin, diğer tüm kütleler tarafından çekildiğini açıkladı. Fikir yeterince basit görünse de, o zaman için çıkarımlar oldukça şaşırtıcıydı.

Newton’un çalışması, Evrenimiz sonlu olsaydı, kozmostaki tüm nesnelerin çekim güçlerinin, her şeyin kendi üzerine çökmesine neden olması gerektiğini ortaya koydu. Bu gerçekleşmediğinden, mantıksal olarak Evren’in sonsuz olması gerektiği anlamına geliyordu.

Ancak Olbers’in paradoksu olarak bilinen bir şey yüzünden, bilim adamları durumun bu şekilde olamayacağını biliyorlardı. En bilineni, 19. yüzyılın başlarında Wilhelm Olbers tarafından dile getirilen bu paradoks, gece gökyüzünde bulunan karanlığın kozmosun sonsuz olduğu sonucuyla çeliştiğini savunuyor.

Yıldızın görünür boyutunun kişinin ondan uzaklığı arttıkça azaldığını biliyoruz. Ancak uzak yıldızlar daha küçük ve daha sönük olsa da, sonsuz bir gökyüzünde, yıldız ışığından başka bir şey görmemeliyiz.

Gece gökyüzünde karanlık bölgeler olduğu için, Evren sonsuz olamaz.

Bu yüzden Newton ve Olbers’in fikirleri uzlaştırılamıyordu. Ancak 1913’te Amerikalı gökbilimci Vesto Slipher uzak galaksilerin spektral çizgilerini analiz etti. Yaydıkları ışığın, elektromanyetik spektrumun kırmızı ucuna doğru kaydığını keşfetti ve bu keşifle işler değişmeye başladı.

Slipher, nesneler uzaklaşırken ışığı spektrumun kırmızı ucuna doğru kaydığı için, bu kırmızıya kaymayı galaksilerin bizden uzaklaşmasının kanıtı olarak aldı.

Slipher’in çalışmalarına dayanarak, Edwin Hubble galaksilerin kırmızıya kaymalarını ölçüp bunları göreli mesafeleriyle karşılaştırdı ve devasa bir keşif yaptı: Evren genişliyordu!

Bunu öğrendiğinizde, Evrenin geçmişte daha küçük olması gerektiği sonucunu çıkarabilirsiniz ve zaman içinde yeterince geriye giderseniz, tüm Evren’in tek bir noktada olması gerekliliğini fark edersiniz. Şimdi Big Bang (Büyük Patlama) olarak adlandırdığımız bu nokta Evrenin başlangıcıydı.

Bilim insanları, farklı modeller ve Hubble Sabiti gibi genişleme oranlarını kullanarak, Evren’in yaşını tahmin ettiler. Bugün, bu sayı 13,799 milyar yıldır (±21 milyon yıl).

Böylece, ilk medeniyetlerin oluşmaya başlamasından yaklaşık 9.000 yıl sonra, Evren’in yaşını nihayet iyi bir şekilde kavramış bulunuyoruz. Ne yazık ki, bu genişleme, aynı zamanda bazı kısımlarını kaybetmeye devam ettiğimiz anlamına da geliyor.

Genişleyen Ufuklar

20. yüzyılın kapanış yıllarında, bilim insanlarından oluşan iki ekip kozmik yavaşlamayı (Evrenin genişlemesinin ne kadar yavaşladığı) ölçmek için işe koyuldu.

Çalışmalarında Tip Ia süpernovaları aradılar, mesafelerini ölçtüler ve bizden uzaklaşma hızını hesapladılar. Dikkat çekici bir şekilde ekipler, varsayımlarının aksine genişlemenin yavaşlamadığını keşfettiler. Aksine, en uzak galaksiler, Dünya’ya olan mesafeleri arttıkça bizden daha hızlı uzaklaşıyor gibi görünüyordu.

Bu da tartışılmaz bir sonuca yol açıyor: Evren’in genişlemesi hızlanıyor.

Sadece Evren’in en dış kısımları birbirinden uzaklaşmıyor, içinde bulunduğumuz mekanın her yeri birbirinden uzaklaşıyor. Işık ve maddenin bir maksimum hızı olsa da, uzay-zaman dokusunun kendisinin yoktur. Evren içerisindeki hacimler ışığın kendisinden daha hızlı genişleyebilir; aramızdaki mesafenin en uzak olduğu nesneler bizden, ışıktan daha hızlı uzaklaşıyor çünkü aramızda daha fazla boşluk var.

Evrenin hızlandırılmış genişlemesini dikkate alan yeni hesaplamalar, gözlemlenebilir Evren’in gerçekte en az 46 milyar ışık yılı yarıçapa sahip olduğunu belirlememize sağladı.

Gözlemlenebilir Evren tüm Evren’in sadece bir parçası olduğu için buradaki ifade önemlidir. Burada gözlemlenemeyen Evren devreye giriyor.

Karanlık Kozmos

Gözlenebilir Evren, şu anda Dünya’dan tespit edilebilen her şeyi kapsayan küresel bölgedir. Tespit edilebilir sınırların ötesinde var olan her şeyin gözlemlenemeyen Evren’de olduğu söylenebilir. Bunun sınırları o kadar geniş ki ışık henüz Dünya’ya ulaşmamıştır.

Işığın bir maksimum hızı olduğundan, belirli bir mesafeden gelen ışık hâlâ yoldadır ve bize henüz ulaşmadığı için görülemez.

Şimdi eğer Evren’nin genişlemesi hızlanıyor olmasaydı, yeterli süre beklendiğinde sonunda içindeki her şeyi görebilirdik. Ama durum böyle değil.

Artan hızlarda gerçekleşen genişlemeden dolayı, Yeryüzü’nden yeterli uzaklıktaki noktalar ışıktan daha büyük bir hızla bizden uzaklaşmaktadır. İlk bakışta çok da önemli değil gibi gözüken bu bilgi üzerinde düşündüğümüzde, Evren’in bu kısımlarından ışığın bize hiçbir zaman ulaşamayacağını anlarız.

Mevcut durumda, gezegenimizden yola çıkan bir foton, o bölgeler ışıktan daha hızlı genişlediği için, 15 milyar ışık yılı mesafenin ötesine hiçbir zaman ulaşamayacaktır.

Sonuçta bu durum, bugün ışık hızında hareket ederek yola çıksak gözlenebilir Evrenimizin toplam galaksi sayısının sadece yüzde 3’üne ulaşabileceğimiz anlamına geliyor. Yüzde 97 ise sonsuza dek ulaşabileceğimizin ötesinde kalır.

Ve Evren’in genişlemesi sürekli hızlandığından, her yıl daha fazla bölgesi kozmik ufkumuzun ötesine geçmekte ve gözlemlenemeyen evrene girmektedir.

Bu yeterli olmadıysa, bu hızlanan genişlemenin Evren’in nihai kaderi için oldukça kasvetli etkileri var. Genişlemenin süresiz olarak devam edeceği varsayılarak, görünür Evren’in ufkunun yavaş yavaş küçüleceği söylenebilir.

Ve zamanla, kütleçekimle bize bağlı olmayan tüm galaksiler, yaklaşık 70 galaksi gibi bir sayı, gözlemlenemeyen Evren’in kara uçurumunda kaybolacak. Bu konuda da ne yazık ki yapabileceğimiz hiçbir şey yok!